Roma’dan daha eski bir şehir- Plovdiv! Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden biri sekizbin yıl önce kurulmuş. Zamanında Romalıların dediği gibi, bugün de Plovdivliler kentini “ebedi şehir“ olarak tanımılyor. Buraya gelen herkes önce “Eski Şehir” arkeolojik ve tarihi koruma semtini geziyor, Filibe’nin o tarihi dokusunu hissediyor. Tarihten günümüze birkaç medeniyetin izlerini yakalamak mümkün. Eski kale duvarları kalıntılarında farklı medeniyetlerin, Traklar, Bizans, Roma ve Osmanlı’nın izlerini bulmak mümkün.
© Fotoğraf: wikipedia.org
Bulgaristan’ın “Uyanış ve Rönesans Devri” olarak bilinen devir ise, her evin üzerinde etkisini belirginleştimiş. Plovdiv “Bulgaristan’ın Ulusal Öneme Sahip Yüz Tursitik Yeri” listesinde yer alan Plovdiv her gün binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor. Geçmişin ruhu ahenkli bir uyum içinde günümüzün hayatıyla bağdaşıyor. Turistik rehber Rumyana Stoeva-Titeryakova Eski Plovdiv hikayesini anlatarak başlıyor tura:
Plovdiv’in Antik Tiyatrolarından birisi bir zamanlar şehir halkının %10’unu topluyormuş. Hala sahnesi açık olan Antik Tiyatro inanılmaz akustiğiyle seçkin gösterilere evsahipliği yapıyor. Bir başka arkeolojik eser olan Roma Tiyatrosunu restorasyon işleri de yakında sona erdi. Dünyada günümüze kadar gelen toplam oniki Roma Tiyatrosundan birisi Plovdiv’de. Geçmişi iki bin yıl öncesine dayanan Roma eserinin örnek maketi de tursitlerin ilgisini çekiyor. Zamanında şehir halkının yarısını toplama potansiyeli varmış, bugün de turistlerin rağbet ettiği bir tarihi yapı. Plovdiv, içinde birçok sürpriz barındıran bir kent”.
Eski şehrin asıl en ilgi uyandıran yanı ise evleri. Bulgar Rönesans Devrinden kalma evler, (Türkiye Safranbolu mimarisini çok andırıyor) günümüzde müze olarak ziyaretçilere açık. Bazılarında ise hala yaşayanlar var. Plovdiv’de en belirgin ev örneklerini Rumyana Stoeva-Titeryakova şöyle anlattı:
© Fotoğraf: imagesfrombulgaria.com
“Eski Plovdiv’in Etnografya Müzesi mutlaka görülmeli. Bu eski şehrin en büyük evi. Dönemin mimarı Hacı Georgi’nin eseri gözden kaçmıyor. Gerçek bir şaheser olarak tanımlanan ev bugün Etnografya müzesi olarak ziyaretçilere açık. Plovdiv’in eski evleri ahşap sanatı, ışık ve ahşap arasında inanılmaz oyun ve uyum dışında bir de olağanüstü güzel resimerle süslüdür. Bu duvar resimleri en iyi zamanın zengin tüccarlarından Stepan Hildiyan’ın evinde görülür. Eski Filibe sokakalrında Balabanov’un evi de muazzam görüntüsüyle dikakti çekiyor. Şehrin dar sokakları ve kaldırım yollarında insan adeta tarihin sayfalarını teker teker geriye doğru çeviriyor.
© Fotoğraf: wikipedia.org
Evliya Çelebi’nin ifadesiyle de "Dokuz adet, yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuş." Filibe’de 17. yüzyılda 53 cami, 70 okul, 9 medrese, 7 daru-ülkurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han, kervansaray vb. varmış. Bu camilerden günümüzde ayakta duran ve kentin en önemli yapılarından biri olan 15. yüzyılda İkinci Sultan Murat tarafından yaptırılan Muradiye Camii. Camiye halk bugün Ulu Camii ya da Cuma Camii de diyor.
© Fotoğraf: wikipedia.org
Pulpudava adıyla eski Traklar tarafından kurulmuş. Daha sonra, Makedonya kralı Filip’in yönetimine geçince adı Filipopolis olmuş. Romalılar zamanında ise Trimontsiyum adıyla anılmış. 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. O tarihten itibaren kentin adı Filibe olmuş. 15. yüzyılın ilk yarısında, Anadolu’dan getirilen Türk aileleri buraya yerleştirilmiş ve Filibe, Rumeli Beylerbeyi’nin merkezi olmuş. Kent 1885 yılında da Bulgaristan’a bağlanmış
Osmanlı döneminde inşa ettirilen çok sayıda cami, medrese, han, hamam ve kervansaray gibi yapılardan sadece birkaçı gelebilmiş günümüze. Osmanlı evleri, Bizans yapıları ve yeşil dokusuyla tarih ve doğa meraklıları için üzerinden pek çok kültürün geçtiği şirin bir kent olmaya devam ediyor.
© Fotoğraf: wikipedia.org
Türkçesi: Sevda Dükkanci
1889 yılında Bulgar Prensi Ferdinand, sarayın salonlarında Bulgar ve tropik kuşları, memeli hayvanlar ve kelebeklerden oluşan kişisel koleksyonunu sergiledi. Böylece bugün Milli Doğa Bilim Müzesi olarak bilinen ilk Bulgar müzesinin temelleri..
Bulgar sporu zengin bir tarihçeye sahiptir. Bunu Sofya’da bulunan Spor Müzesi’nde teşhir edilen onlarca spor aleti ve ünlü yarışmacılarımızın ganimetleri ortaya kouoyor. Geçen yüzyılın 60’lı yıllarında kurulan müzede uzun yıllardır çalışan Katya..
İskır nehrinde kayalık bir tepe üzerine yerleşmiş Mezdra Kalesi arkeolojik tesisi binlerce yıllık tarihi içinde saklıyor. Mezdra yakınındaki kale, Tuna Ovasını Sofya vadisi, Doğu ve Batı Bulgaristan ile bağlayan önemli kavşakta bulunmaktaymış...