Fernando Leon Vasev, daha 11 yaşında ama şimdiden büyük bir yetenek olduğu her halinden belli, hatta Bulgaristan’ın şu anda tek erkek flamenko dansçısı. Varna Müzik Okulu’nda eğitime devam ediyor, dansın yanında bir de piyano çalıyor.
Flamenko, aslında akademik olmayan Avrupa müzik formlarından biri, Endülüs halk müziği ve bu müzik eşliğinde yapılan dansın adı. Basit bir folk türü olmanın ötesinde, kompleks ve yoğun kültürel geleneğe sahip. Bugün çoğumuzun hayalinde canlandırdığı, kırmızı renkte, zarif bir elbise, kulağında kocaman bir çiçekle dans eden genç bir kadının sahne performansı değil flamenko. Aile ortamında sergilenen, acı ve yoğun duygularla yoğurulmuş bir hayata bakış açısı ve onu ifade biçimi.
Fernando’nun annesi de, o henüz doğmadan flamenkoya aşık oluyor ve sıkça dünyaca ünlü İspanyol flamenko dansçısı Joaquin Cortes’in performanslarını izliyor. Kendisi hayatında profesyonel olarak dans etmemiş birisi. Oğlu doğduğunda ona İspanyol ismi vermesini tamamen tesadüfi olarak nitelendirse de, bu tutkulu dansa olan sevgisinden kaynaklandığını inkar etmiyor. Tabi sıkça, isminin kaynağı sorulmuyor değil. O da her seferinde, Fernando’nun babasının İspanyol olmadığını açıklıyor. Ancak ailecek, verdikleri ismin oğullarının hayat hikayesini bu denli etkilemiş olmasını tatlı bir sürpriz olarak görüyorlar.
Fernando da küçük yaşına ragmen annesinin tutkusuna kayıtsız kalmıyor, hatta Londra Albert Royal Hall konser salonunda gerçekleşen iki saatlik bir performansın video kaydını her gün aralıksız izliyor ve performansın tüm koreografisini ezbere öğreniyor. Fernando’nun ilk sahneye çıkış hikayesi ise, ailenin yakın arkadaşının, bale eğitmeni annesi sayesinde başlıyor.
Flamenko dansı Bulgaristan’da popüler olmasa da, uluslararası bilinirliği çok yüksek. Ve Fernando da şimdiden uluslararası yarışmalarda kazandığı derecelerle ülkemizi başarıyla temsil ediyor. Henüz 5 yaşındayken, İngiltere Brighton’da gerçekleşen 2013 Dünya Dans Yarışmasından dereceyle dönüyor. 2014’de Portekiz, 2015’de Çek Cumhuriyeti, ardından Rusya’da dünya birincisi oluyor.
Son dönem, derslerinden dolayı yarışmalara pek katılamasa da, özellikle Rusya’daki yarışmadan döndüğünde, annesine en büyük hayalinin flamenco hocasına sahip olmak olduğunu söylüyor. Ve annesi hiç düşünmeden onu İspanya’da flamenkonun kalbi sayılan, Sevilla şehrine götürüyor. İlk gittiklerinde üç ay orada geçiriyorlar ve ilk profesyonel flamenko hocalarıyla orada tanışıyor. O zamandan beri de her yıl 2-3 aylarını İspanya’da geçiriyorlar, çünkü Bulgaristan’da onun düzeyine hitap edebilecek, profesyonel flamenko eğitimi veren herhangi bir okul veya kurs yok. Geri kalan zamanda ise, tek başına çalışıyor.
“İleride hem dansçı hem de piyano sanatçısı olmak istiyorum. Sevilla’da ise kendimi flamenkonun evinde gibi hissediyorum. Orada olduğumda hayatım farklı geçiyor, çünkü her gün dans ediyorum ve orada olmak çok hoşuma gidiyor,” diyor Fernando. Belli ki, minik dansçı dans ederken bütün tutkularını ortaya çıkarıyor, müzik ise onu rahatlatıyor. Ve şöyle devam ediyor:
“Sahnede dans ederken, kendimi başka bir dünyada gibi hissediyorum. Sanki rüya görüyorum. Flamenko benim için, yapmaktan mutlu olduğum bir dans ve yapabildiğim için çok mutluyum.”
Küçük yaşta çocukların, çoğunlukla aile yönlendirilmesiyle dansa veya sporun belli alanlarına yöneldiklerini biliyoruz, ama belli ki Fernando bu dansa aşık ve tutkuyla dans ediyor. İşte o yüzden de, annesi “Benim tek görevim, onun yolunu açmak ve elimden geleni yapmak”, diye ekliyor. Ve her Sevilla’ya gittiklerinde İspanyolların onun bir Bulgar çocuğu olduğuna inanamadıklarını da ekliyor, çünkü o kültüre ait olmamasına ragmen, onların kültürünü bu kadar benimsemesine çok şaşırıyorlar.
Bulgaristan’da sahneye çıktığı zaman ise, seyirciler hayranlıklarını gizleyemiyor. Özellikle okul arkadaşları onu sahnede gördükleri zaman, çok şaşırıyorlar, çünkü dans ettiğini bilmelerine rağmen, profesyonelliğini gördüklerinde çok heyecanlanıyorlar.
Gelecekte de adını çok duyacağımıza emin olduğumuz Fernando’yu izlemek isteyenler için, Varna Devlet Operası programında yer alan “Zoro” Müzikalindeki performansını mutlaka tavsiye ediyoruz.
Fotoğraflar: özel arşiv
12 hafta boyunca en çok çalınan Bulgar şarkısı olan “Lyubov kato nebe” (Gökyüzü gibi aşk) şarkısının başarısından sonra Miro şimdi de “Nejen” (Şevkatli) adlı yeni single parçasını beğeniye sunuyor . Sürpriz iş birliği nin eseri olan..
Dara Ekimova, kayda değer başarılara imza atmaya devam ediyor . Genç ses sanatçısı 1,5 yılda çıkarmayı başardığı 16 yeni parçayı “Tazi staya” (Bu oda) başlıklı debüt albümünde bir araya getirdi . Dara Ekimova, albümün prömyeri..
Papi Hans , bazıları tarafından şarkı söyleyen şair, diğerlerince ise şiir yazan ses sanatçısı olarak tarif edilen, bununla birlikte komple bir sanatçı olduğu şüphe götürmeyen Konstantin Trendafilov’un sanatsal alter egosudur . Şarkı yazarı..
De Là Trâp – bu renkli lakap, son bir yılda ülkedeki hip hop kültürü severlerinin de dikkatini çekti. Rap sanatçısının 100 KILA ile birlikte yaptığı..
Birleşmiş Milletler Teşkilatının inisyatifi ile 1999 yılında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ilan edildi. Bu günde hükümetler,..