"Bizim değirmenler dönmez oldu" diye bir türküsü var sevgili Sıdika Ahmet’in.
Bizler de bugün dönmez ola bir değirmenin izini süreceğiz. Kırcali ili Kirkovo Berlediyesinin Şumnatitsa köyünü ve özellikle köprülerini anlatmıştı bize belediyede halkla ilişlkiler müdürü genç Samet Hasan. Söz verdiğimiz gibi köyün ünlü su değirmeni hikayesini Veselin İlçev anlatacak. Veselin yıllar once bu değirmende çalışmış şanslı kişilerden biridir. Sakın masalsı hikayesini kaçırmayın derim..
“İsmim Veselin İlçev, Şumnatitsa köyündenim. Size buradaki değirmeni anlatmak istiyorum. Bu değirmen 200 yıldan fazla yıl öncesi kuruldu. Şu anda çalışmıyor, çünkü su yok, oysa nasıl çalıştığı ve nasıl döndüğü görülmeye değerdir. Mısır ununun öğütüldüğü günleri hatırlıyorum, hayli zaman geçti o zamandan. Şimdi restore edildi. Ama şu anda su yok, aslında buğday da yok. Şuanda sadece deyim yerindeyse süs için kullanılıyor.
Veselin, siz köyde üç değirmenin olduğunu söylediniz. Peki neden üç değirmen, sorabilir miyim?
“Çünkü her mahallenin kendi değirmeni vardı. Yani her mahalle insanı hangi değirmende ununu ögüteceğini biliyordu. Mesela Yukarı mahallede bir, Aşağı mahallede ise 2 değirmen vardı. Başka köylerden gelip burada ununu öğütmerk için gelenler olurdu ve öğütmek için karşılığını buğday ile ödüyorlardı.
Köylüler ununu ne zaman öğütüyordu?
“Genelde Aralık ayından başlayıp Şubat, en geç Mart ayına kadar, çünkü bu dönemde su daha fazla olurdu. Bilindiği üzere su değirmeni susuz olmaz, yani burada kış aylarından bahsediyoruz. Bu değirmenlerde hem buğday, hem de mısır unu yapılırdı. Daha sonra un, yarma veya ekmek yapımı için kullanılırdı. Gördüğünüz bu su değirmeni 15 yıldır çalışmıyordu. Restore edildikten sonra artık çalışmaya başladı, ama dediğim gibi şu anda su çok az.
Burada son çalışan değirmenciyi de merak ettik. Veselin merakımızı giderdi:
“Son değirmenci bay Haşim idi. O vefat edince değirmen da onunla birlikte durdu. Kendisi köylümüz idi ve bu değirmende bütün işi yapıyordu- değirmen taşının kamalamasını, değirmene gözü gibi bakıyordu ve ayakta tutuyordu. Herşey olduğu gibi bu değirmen de bakım istiyor. Şimdi de olsa yine bakıma ihtiyacı var. Şu anda bu görevi yapan kimse yok. Zor da olsa değirmen artık çalışıyor, yeter ki su olsun!
Veselin İlçev, bu değirmende çalıştığı yılları da Bulgaristan Radyosu dinleyicileri ile paylaştı:
“Eskidendi aslında. Mesela öğleden sonra değişrmen çalışmaya başlayıp taa sabah saatlerine kadar un öğütüyordu, hiç durmadan. O zaman buğday vardı, hereşey vardı...aslında insan da vardı. Şimdi ise...gördüğünüz gibi....
Veselin İlçev, su değirmeninin yenileme çalışmalarını da anlattı:
“Belediyenin yardımıyla su değirmeni restore edildi. Çatısı yapıldı, değirmen taşı yinelendi. İyi ki restore edildi, çünkü değirmenin durumu kötü idi.
Aralık ayında gelirseniz, o zaman suyun fazla olmasını bekliyoruz ve işte o zaman değirmeni çalıştırabiliriz. Ben şahsen 2 yıl önce burada un öğüttüm. Şimdi işi başkalarına devrettim.
Şumnatitsa köyünün su değirmeninde öğütülen unun kalitesi hakkında Veselin İlçev şu sözlerle değerlendirdi:
“Muhteşem idi. Eşi benzeri yoktu burada öğütülen unun, hem lezzet, hem de kalite açısından. Bugünkü un ile yakından ve uzaktan alakası yok.
Aslında 35 yaş üzerindeki olanlar bu değirmeni eski günlerini çok iyi hatırlıyorlar, tabii ki daha küçük olanlar hatırlamıyor.
Şumnatitsa köyünün yerli ve başta Yunanistan’dan olmak üzere yabancı turistlerin uğrak yeri olduğunu geçen hafta da anlatmıştık. Bu soruyu Vesleişn İlçev’e de sorduk. Dedi ki:
“Bu değirmen zaten turistlerin bölgede gözde yerlerden biri haline geldi. Çok fazla ziyaretçi geliyor ve devamlı geliyorlar. Hele hele Cumartesi Pazar günleri yoğun turist akını var. İlgilerini çekiyor ve memnun kalıyorlar, ama dediğim gibi keşke turistler bu değirmeni çalışırken görselerdi, daha ilginç olacaktı.
"Bu değirmenin suyu nereden geliyor" sorusunu sormadan da geçemedik:
“Bu Şumnatitsa deresi. Herhalde bu dere, köye ismini vermiştir. Şu anda köyde yaklaşık 370 kişi yaşıyor resmi verilere göre, gerçeklere dayanacak olursak yaklaşık 280 kişi var köyümüzde."
Buraya kadar güzellikleri anlattık, ama köy halk nelerle uğraşıyor, geçim kaynağı nedir diye sorunca, acı gerçekler orata çıktı:
“Hiç birşey ile. Yurtdışındalar. Gördüğünüz gibi, tarlalar boş, ekilmedik kalmış. Köyde aslında canlılık var. Gençlerin sayısı da fazla, ancak şu anda birçoğu yurtdışında ve büyük ihtimalle ayın sonunda geri dönecekler. Senin de dediğin gibi burası çok güzel, ama Aralık ayının 20’sinden sonra köyümüzü ziyaret edin ve görün ki, o zaman ilginç oluyor. Diğer köylere nazaran köy diyemeyeceksiniz. Çok insan var, hareketlilik var, yaşam var. Herkles baba ocağına dönmüş bulunuyor. Ben de köyümü beğeniyorum, burada büyüdüm, yetiştim. Şimlik köyümden ayrılmayı düşünmüyorum, ilerde ne olur... bilemeyiz...Şimdilik iyiyiz, köyümüz sakin, daha fazla ne ister ki, insan?
Yazı ve fotoğraflar: Şevkiye Çakır
Roma’dan daha eski bir kent, bir dünya şehri düşünün. Medeniyetler beşiği ve antik dönemlerden günümüze kadar gelen bir kültür ocağı! Onun adı Plovdiv! Büyük İskender’in babası 2. Filip tarafından 2. asırda kurulan kente Filipopolis adı..
Kapya hasadı sezonunda Kirkovo’ya bağlı Çorbadjisysko ve etraf köylerinden biber üreticileri, mahsulu toplamak üzere tarlalara akın ediyorlar . Yaklaşık 200 dekar biberin yetiştirildiği bu bölge, Kirkovo Belediyesi’nde kapya üretiminde birinci..
Geleceği her ne kadar dizayn etmeye çalışırsak bazen hayatımızı asıl belirleyen şey, rastlantılar olur . Bir buraya bir oraya savrulup tesadüfler dizisi peşinde sürüklenen insanın kendini muhteşem bir masalın içinde bulması da ihtimaller dahilinde...
Yaşadığı yerin kültürel ve dini zenginliğini temsil eden, barış ve sevgi mesajlarını resim ve yazılarıyla duyuran bir kızla tanışacağız- Dilek Yüksel...