Su, gezegen yüzeyinin yüzde 70'inden fazlasını kaplıyor. Ve bunun tükenmez bir kaynak olduğu duygusuyla yaşamamıza rağmen, BM verilerine göre, sadece Avrupa'da 1 milyon insanın güvenli bir su kaynağına erişimi olmaz iken Eski Kıta'da 8 milyon kişinin hala kanalizasyonu yok.
Küresel olarak, 780 milyon insanın suya erişimi ve 2 milyardan fazla insanın kanalizasyondan yoksun olmasıyla istatistikler daha da ürkütücü.
"Bildiğiniz gibi, su temel bir insan hakkıdır, ancak yine de dünya çapında birçok insan güvenli bir içme suyu kaynağına erişimden ve kanalizasyondan yoksun yaşamaktadır. Covid-19 pandemisi, bize temiz su ve hijyenin, enfeksiyon ve hastalıkları önlemenin basit ve etkili bir yolu olduğunu hatırlattı. Ancak dünyanın bazı bölgelerinde şehir dışı nüfusun yarısından fazlası el yıkama imkanlarından yoksundur.” dedi suya adanan konferansın arifesinde BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Li Junhua.
Konferans, Dünya Su Günü olan 22 Mart'ta başlıyor. Avrupa Birliği, BM konferansında Avrupa Birliği’nde tüm insanlar, özellikle savunmasız gruplar için en önemli kaynağa erişimi sağlamayı amaçlayan iddialı bir Eylem Programı sunacak.
Eylem Programı’ndaki önemli konular şunlar:
AB, 2030 yılına kadar 70 milyon kişiye geliştirilmiş içme suyu kaynaklarına ve sanitasyon erişim sağlamayı taahhüt ediyor.
Ayrıca bu on yılın sonunda, Avrupa, denizlere giren plastik atıkları ve çevreye salınan mikro-plastikleri yüzde 30 oranında yarıya indirmeli. AB'nin, küçük tek kullanımlık plastiklere getirdiği yasak ile bu konuda önemli bir adım atılmış oldu.
Avrupa Parlamentosu “Renew Europe” Grubu milletvekilli Catherine Chabaud, bu konuyu şöyle yorumladı:
“Denizlerdeki atık miktarı hakkında hiç bilgimiz yok, sadece yüzde birinin yüzeyde çöp olarak bulunduğunu ve geri kalan her şeyin sulara batarak denizin dibine gittiğini biliyoruz. Sorunu daha iyi anlamak, plastik mikropartiküllerin ve nanoplastiklerin çevre ve deniz yaşamı üzerindeki etkilerinin farkında olmak anlamına geliyor. Atıklar, balıklar tarafından yutuluyor mu? Örneğin, atık midyelerde ortaya çıkıyor.”
İklim değişikliği ve neden olduğu doğal afetler, coğrafi sınır tanımadığı için AB, kuraklık veya sel gibi ortak risklerle mücadele etmek için ülkeler arasında işbirliğini teşvik edecektir.
Brüksel, ayrıca deniz ve nehir ekosistemlerini ve biyoçeşitliliği koruma ve eski haline getirme konusunda kararlı.
Baraj, baraj bentleri, dolusavaklar gibi yapay engeller nehirlerdeki ana problem olarak kabul ediliyor. Tortuların akıp gitmesini imkansız hale getirerek tıkanıklıklara ve yaşam alanlarının değişmesine neden oluyorlar.
Hatırlatmam gerekiyorsa,“Biyoçeşitlilik Stratejisi”, engelleri kaldırarak 2030 yılına kadar en az 25 bin km serbest akan nehri eski haline getirme hedefini belirlemiş oldu.
Avrupa Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü, Biyoçeşitlilik Direktörü Humberto Delgado Rosa şunları belirtti:
“Avrupa'daki nehirlerin, ilgili bir kısmının serbest akış moduna getirilmesi, Su Direktifi ile uyumlu olarak iyi bir çevresel etki elde edilmesine kesinlikle yardımcı olacaktır.
Avrupa Birliği düzeyinde, Avrupa nehirlerinde bazıları kesinlikle gerekli olan 1 milyondan fazla bölmeler ve bariyerler tespit ettik. Ancak yapılan araştırmalara göre, bunların yaklaşık yüzde 20'si gereksiz ve yarardan çok, zarara yol açıyor. Bu nedenle, bu yüzde 20'nin sadece küçük bir kısmı, yaklaşık yüzde bir-yüzde bir buçuk olan 25 bin kilometrelik serbest akan nehirlerin eski haline getirilmesini öneriyoruz. Avrupa Birliği için bu hâlâ son derece iddialı, ama ulaşılabilir bir hedef.”
On yılın sonuna kadar programda belirlenen bir diğer önemli öncelik, tarım ve böcek ilacı kullanımından kaynaklanan kirliliği yarıya indirerek su kalitesini iyileştirmektir. Buna, sularda izlenmesi gereken ve sağlığa zararları varsa, buna göre kısıtlanması gereken maddeler listesinin eklenmesi de dahildir.
Ayrıca AB,örneğin Covid-19 izleri gibi, halk sağlığı için tehlikeli maddelerin varlığına yönelik atık su izleme sistemlerini iyileştirmeyi planlıyor.
Bu taahhütler, on yılın sonuna kadar istenen çevresel hedeflere ulaşmak için çeşitli programlar ve fonlar aracılığıyla mali olarak güvence altına alınacaktır.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı(WWF) Bulgaristan ofisinde "Sular" programı müdürü Stoyan Mihov, iklim değişikliğinin olumsuz etkisinin daha iyi su yönetimiyle azaltılabileceğini söyledi ve şunları ekledi:
“Sel ve kuraklık gibi aşırı olaylar, Bulgaristan da dahil olmak üzere, gezegenin herhangi bir noktasında çok olasıdır. Son yıllarda bile, şiddetli seller ve ardından kuraklık olmak üzere, tam olarak bu senaryolar gözlemleniyor.
Kendimizi bu kadar ciddi felaketlerden nasıl koruyacağımızı söylemek çok zor, ancak her şey su yönetiminin iyileştirilmesine bağlı, çünkü bu aşırı olayların etkisini azaltabilecek mekanizmalar mevcut ve çoğu zaman doğaya dayalıdırlar. Bu mekanizmalar, doğadan örnek olarak alınmışlar, ama ne yazık ki hala, sadece Bulgaristan'da değil, dünyanın birçok yerinde çok iyi uygulanmıyorlar. Bu tür doğa temelli bir çözüme örnek olarak, nehirler için daha fazla alanın bırakılmasından ibaret.
Nehrin kenarlarındaki bentler ve engeller kaldırıldığında, yüksek su seviyesi ve bir sel sırasında, nehir daha geniş bir alana taşabilir, geçici olarak sular altında kalabilir ve böylece su taşkının olduğu aşağıdaki yerleşim yeri koruyabilir.
Şu anda, Bulgaristan'daki nehirlerin çoğu, taşkın riskini azaltma şeklindeki bu doğal işlevi yerine getiremeyen dar nehir yataklarına sokulmuş durumda.“
Stoyan Mihov'a göre bu, on yılın sonuna kadar 25 bin km serbest akan nehri eski haline getirmeyi amaçlayan AB Biyoçeşitlilik Stratejisi ile ilgili:
"Bulgaristan'da ve dünya çapında nehirlerle ilgili yaşadığımız en ciddi sorunlardan üçünü sıralayacak olursak, birincisi, nehrin yanal bağlantısı, yani selleri önleyen nehrin etrafındaki taşkın alanıyla bağlantısı.
Diğer sorun ise, nehirlerin üzerinde enine bölmelerin bulunması, bu da insanlar için birçok sel tehlikesi yaratıyor ve nehir boyunca balıkların ve diğer deniz canlılarının yolunu kapatıyor. Nehirlerde yaşayan hayvanların büyük bir kısmı beslenme ve üreme yerlerine ulaşamıyor. Su konusunda, Bulgaristan'ın uygulaması gereken çok ciddi bir bağlantı ve sözüm ona çerçeve yönergesi var ve nehir havzalarının yönetimi için planlar yapmakla yükümlüyüz, ancak ne yazık ki, biz ülke olarak bu direktif konusunda başarılı olamıyoruz ve şu anda Bulgaristan aleyhine su yönetimiyle ilgili iki dava yürütülüyor."
Stoyan Mihov, bölmeler nedeniyle nehirlerde halihazırda nesli tükenmekte olan balık türlerinin bulunduğuna dikkat çekti:
"Tuna Nehri'ndeki mersin balıkları, bu tür engellerin en çarpıcı örneklerinden biridir.Sırbistan'daki "Jelezni Vrata" Hidroelektrik Santrali, Sırbistan ile Romanya arasındaki, üreme alanlarını kesen baraj duvarı nedeniyle, şu anda soyu tükenmiş iki mersin balığı türü var, geriye kalan ise tek örnekli dört mersin balığı türünün nesli tükenmek üzeredir."
Ona göre Bulgaristan'da birçok nehir var, ama bu nehirler az miktarda sulara sahip:
"Bulgaristan'da, ülkemizin su kaynakları bakımından çok zengin olduğu düşüncesi hakimdir. Aslında durum böyle değil. Kişi başına düşen su zenginliği bakımından Avrupa ortalamasının altındayız.”
Çeviri: Şevkiye Çakır
Bu haber, AB “Euranet Plus” Radyo Ağı çerçevesinde hazırlanmıştır. Haberin orjinalini buradan dinleyebilirsiniz.
Foto: BGNES, arşiv
Bulgaristan'da hareket ve görme engelli insanlar , hareket etmede ve yaşamlarında birçok zorlukla karşı karşıya kalıyor. Ancak fiziksel engeller şöyle dursun, bilgi ve idari hizmetlerdeki erişim düzeyinde de engeller mevcut. Tüm..
Dünyaca ünlü keman sanatçısı ve Amsterdam Kraliyet Concergebow Orkestrası Baş Kemancısı Vesko Pantaleev – Eschkenazy, Bulgaristan Radyosuna konuşurken “Oy verme hakkımı kullanabiliyor ve bunu yapmamın mümkün olduğu bir yerde bulunuyorsam sandık başına..
Bulgaristan Ulusal Radyosu BNR’nin muhabiri Mariya Petrova, Edirne’de 27 Ekim seçimleri öncesi herhangi bir gerginlik yaşanmadığını ancak Bulgaristan’daki siyasi duruma ilişkin güçlü bir hayal kırıklığı olduğundan bölgede aktif oy kullanma..
Moldova'nın AB üyeliğine ilişkin, ülke Anayasası’na yazılacak stratejik bir hedef olan referandumun sonuçları, her ne kadar Avrupa..
Halkı aydınlatanlar, yalnızca şükran ve hayranlık duyulan kişiler değil, tarihimizde milli aidiyet duygumuzu uyandıran en önemli şahsiyetler olarak..