Beklentilerin aksine, Avrupa liderleri, geçen Pazartesi yaptıkları toplantıda AB'nin “üst düzey görevliler” için dört ana aday üzerinde anlaşamadılar. Ancak bunun Perşembe ve Cuma günkü olağan toplantılarında gerçekleşmesi muhtemel. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel'e göre liderler, AB Komisyonu başkanlığına ikinci dönem adayı Ursula von der Leyen’in, Portekizli sosyalist politikacı Antonio Costa'nın Avrupa Konseyi başkanlığı, 2,5 yıllık görevini yenileyecek olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Mezzola ve Estonya Başbakanı Kaja Kallas’ın AB Dış İşleri Yüksek Komiserliği görevine olmak üzere, yalnızca önerilen adaylıklar hakkında görüş alışverişinde bulundu.
Michel, liderlerin ay sonuna kadar bir anlaşmaya varma konusunda toplu bir yükümlülüğe sahip olduğunu söylerken tüm üye ülkelerin birliğinin önemli bir ön koşul olduğunu vurguladı:
“Süreçte şeffaflığın ve katılımın sağlanmasının çok önemli olduğunu, 27 üye devletin kendisini sürecin katılımcısı olarak hissettiğini biliyorum. Tüm liderlerin aynı düzeyde bilgiye sahip olmasını sağlamak benim sorumluluğumdur”
Memnun olmayanlar arasında, Avrupa seçimlerinde yüksek bir sonuç elde eden muhafazakarlara haklarının verilmediğine inanan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de vardı.
Brüksel'deki "Avrupa Jacques Delors" Enstitüsü'nün kurucusu ve yöneticisi ve Delors Komisyonu'nda da çalışmış olan Geneviève Pons'a ilk sorum pazarlıkların devam edip etmediği veya medyadaki raporların ikinci iddiayı destekleme eğiliminde olduğu göz önüne alındığında farklılıkların çözülüp çözülmediği şeklinde.
”İsimler aynı kalacak. Bu kadroda Avrupa Halk Partisi'nin güçlü olduğu görülmelidir. Prensip olarak Komisyon başkanlığının en önemli olduğuna inanılmaktadır, çünkü teklifleri yapan organdır, motorudur. Bu nedenle lider olarak Avrupa Halk Partisi'nden von der Leyen, Avrupa Parlamentosu'na ise artık aslan payı olan Avrupa Halk Partisi’nden Roberta Mezzola öneriliyor.
Diğer görevler sırasıyla Sosyalistler ve Demokratlar Grubuiçindir - Avrupa Konseyi Başkanı Bay Costa ve liberaller adına Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi olarak Bayan Kalas.
Artık sözleşmelere ve uygulamaya göre, 2,5 yıl sonra sadece Avrupa Parlamentosu Başkanının değil, Avrupa Konseyi Başkanının da değişmesi olağan bir durum. Son yıllarda siyasi denge bu şekilde sağlandı.
5 yıllık görev süresi, Avrupa Halk Partisi ve Sosyal Demokratların temsilcilerini değiştirmek üzere 2,5 yıllık iki görev süresine bölünmüştür.
Avrupa Konseyi Başkanı'nın 2,5 yıl olan görev süresinin sistematik olarak yenilenerek 5 yıla çıkarılması da yaygındır.
Avrupa Parlamentosu'nda Avrupa Halk Partisi kazanınca, Sosyal Demokratlar kaybedince bundan dolayı da Hıristiyan Demokratlar avantajlarını pekiştirmek istiyor.
Bir yandan Bayan Mezzola'nın görevine devam etmesi konusunda ısrar ederken, diğer yandan Bay Costa'nın Avrupa Konseyi başkanlığındaki görev süresinin 2,5 yıl sonra yenilenmesinin zorunlu olmadığı konusunda ısrar ediyorlar.
Avrupa Halk Partisi, sosyal demokratlar ve liberaller gibi çeşitli görevlerde olduğu gibi merkezci bir çoğunluk varlığını sürdürüyor, ancak bu çerçevede güç, "Renew Europe" grubunun büyük ölçüde zararına ve biraz da sosyal demokratların aleyhine olacak şekilde Avrupa Halk Partisi'nin lehine kaymıştır. “
Aynı zamanda da “Yeşillerin"...
”Bir anlamda önceki Avrupa Parlamentosu'nun başındaki çoğunluğu Yeşil Anlaşma ile bütünleştiren Yeşiller, bundan dolayı cezalandırıldı.
19 sandalye kaybettikleri için bu çoğunluktan çıktılar ve iki aşırı sağ grup olan Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler ile Kimlik ve Demokrasi'nin (4. sıradan 6. sıraya) gerisinde kaldılar. “
Meloni'yi kızdıran da bu değil miydi: Onun muhafazakar yandaşları elde ettikleri sonuçlara göre hak ettikleri konumu alamamaları?
“Birçok önde gelen liderden ve Avrupa Halk Partisi'nden (EPP) ve Liberallerle ittifakını sürdürmekten mutluluk duyacağını ancak bu koalisyonun aşırı sağla genişlemesinin tüm olasılıkların ötesinde olduğunu söyleyen Bay Scholz'dan da güçlü açıklamalar geldi. Hatta bunu açıkça söylemese de Avrupalı Muhafazakarlar ve reformistlerle bile aynı fikirde.
Bu nedenle Bayan Meloni üst düzey bir pozisyon aramıyor, bunun yerine Avrupa Komisyonu'nda Başkan Yardımcısı gibi önemli bir göreve atanmayı hedefliyor. Ve Avrupa'daki güç dengesinin sağa kaydığı göz önüne alındığında, bu görevi alması mümkün, ancak bunu isteyecek durumda olmak yeterli değil, önemli bir görevi isteyebilmesine yetecek kadar. Teklif edeceği kişiye ve onu talep edecek göreve bağlıdır. Ama bu imkansız değil”
Seçim sonuçları göz önüne alındığında AB'nin önümüzdeki 5 yıllık gelişim perspektifini nasıl görüyorsunuz?
“Avrupa yönetişim sistemindeki bana en önemli şey gibi görünen EPP'nin gücünün artmasıyla başlayacağım.Bu, iktidar koalisyonlarının parçası olan merkez sağ bir parti ve artık daha güçlü olacak ve kararları daha da sağa itebilecek. Bu, Yeşil Anlaşmayı göç politikasını vb. konuları etkileyebilir. Bana öyle geliyor ki bu Parlamentonun en büyük kazancı bu. Aşırı sağın yükselişi göz ardı edilecek, hatta rahatsız edilecek bir gelişme ama EPP'nin puan artışı kadar politika belirleyici değil. Aşırı sağın yumuşamasını, daha merkezci olmasını, daha kabullenici, daha uzlaşmacı, göç ve diğer konularda daha az radikal olmasını göz ardı etmiyorum.
Bayan Le Pen, Rusya yanlısı sayılması için birçok neden öne sürdü, ancak Bayan Meloni için durum böyle değil, o daha transatlantik yanlısıdır. Ancak Bayan Le Pen'in tavrını yumuşatması durumunda böyle bir birleşme ihtimalini göz ardı edemem.”
Fransa'daki erken parlamento seçimleri de aşırı tutumları güçlendirmiyor mu?
“Fransa'da son zamanlarda görülen bu kampanya eğilimi, Cumhurbaşkanı Macron'un Parlamentoyu feshetmesinin ardından Başbakan adayı Sayın Bardella'yı dinlerseniz, pozisyonlarını merkeze doğru eğdiğini göreceksiniz.Pek çok konuda daha az radikal bir yüz sergiliyor ve bazı açılardan sorumluluklarının önüne geçiyor.”
Bu seçimleri kişisel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Konuştuğum çoğu insan gibi onların da büyük çoğunluğu şaşkınlık içersinde. Cumhurbaşkanı Macron açısından son derece riskli olan bahis çoğu kişi tarafından anlaşılamıyor. Ünsanlar, neden daha fazla oy almak için işleri durdurmaya çalışmadığını, bunun yerine aşırı sağın önünü açtığını anlamıyorlar.
Ancak ortaya çıkan bu değil, tam tersi, Bay Macron'un partisinin güçlü bir şekilde reddedilmesi ve aşırı sağa verilen oylara yönelik hoşnutsuzluğun güçlü bir şekilde artması söz konusu.Ve 9 Haziran ile 30 Haziran arasında olmak üzere, birkaç hafta içinde işlerin nasıl tersine dönebileceğini anlamıyorum. Bu bana çok riskli bir bahis gibi görünüyor”.
Belki de şimdi amaç aşırı sağa güç vermek, böylece insanlar hayal kırıklığına uğrayıp bir sonraki cumhurbaşkanlık seçiminde merkeze oy vermektir...
“Evet, muhtemelen üzerine bahse girdiği şeylerden biri de budur.İnsanlar bir tür rasyonel açıklama bulmak için beyinlerini zorluyorlardı ve bu ortaya çıktı. Ulusal Birlik’in iktidar sınavına giremeyeceğini, çünkü bunu gerçekleştirecek kapasiteye sahip olmadığını göstermek. Ve üç yıllık deneyimine dayanarak Ulusal Birlik’i cumhurbaşkanlık seçimlerinden diskalifiye etmeye çalışıyor.
Ama bunun gerçekleşmeme riski gerçekten var, Bardella zaten radikallikten uzaklaşıyor, merkeze doğru ilerliyor, daha makul pozisyonlar alıyor ve iktidara gelirse bunları hayata geçirmek imkansız değil. O zaman bahis tamamen kaybedilecek”
Fransa'da erken parlamento seçimleri AB politikalarını nasıl etkileyebilir?
“Bu son derece hassas bir sorudur ve cevabı hiç de kolay değildir. Fransa'da zaten aynı siyasi aileden olmayan bir cumhurbaşkanı ile bir başbakan arasında birlikte yaşam vardı. En meşhuru Mitterrand ve Chirac arasındaydı ve gerçekten de çok karmaşıktı.Neyse ki ikisi de büyük Avrupalı ailelerden geliyordu. Biri sosyal demokrat, diğeri Hıristiyan demokrat olmasına rağmen her ikisinin de kesin bir Avrupa yanlısı eğilimi vardı. Böylece durum kontrol altında tutuluyordu.
Ancak şimdi durum çok daha karmaşık hale geliyor, çünkü başkanlık için kategorik bir Avrupa yanlısı merkezci ve aşırı sağcı, Avrupa şüpheci bir başbakanımız var, onun programı Avrupa kurumlarının gücünü zayıflatmak için her türlü araçla dolu.
FransaAnayasasına göre,Cumhurbaşkanı dış politikada en büyük yetkiye sahiptir. Genel olarak aynı şey, bütçe, ekonomik ve çevresel konular gibi son derece spesifik konulara dönüştürüldüğü durumlar dışında, konunun Avrupa yönleri için de geçerlidir. Onlar için Cumhurbaşbakanı ve Ulusal Meclisi önceliklidir. Avrupa direktifleri olduğunda bunların ulusal hukuka aktarılması ve bunun için de Ulusal Meclis'ten geçmesi gerekiyor. Ve eğer Ulusal Birlik’in hakimiyetindeyse son sözü Bay Bardella söyleyecektir.
Bu nedenle, en büyük iki üye devletten birinin Avrupa misyonunun uygulanmasını büyük ölçüde zorlaştıracak ve uygulanmasında engel oluşturacaktır. "
Üzücü bir son...Daha iyimser bir şekilde sonlandıramazmıyız mı?
“Ulusal parlamento seçimlerinde Ulusal Birlik'in muhtemel görünen sonucunun gerçek olmayacağını umuyorum.Umalım ki, bu gerçekleşirse eğer, Sayın Macron bir yandan uluslararası ve Avrupa sahnesinde itibarını pekiştirebilir, diğer yandan iktidarla temasa geçtiğinde Ulusal Birlik ve Sayın Bardella normalleşecek ve Brexit'in gerçekleşmesinden bu yana oldukça incelmiş bir form almış olan bu Avrupa şüpheciliğinden kurtulacak.
Pek çok milliyetçi partiye AB'ye üye olmanın olumlu bir şey olduğunu gösterdi. O zaman da Frexit fikri ortadan kalktı.
Bayan Le Pen artık Avro Bölgesinden ayrılmaktan bahsetmiyor.Avrupa karşıtı radikal fikirlerin çoğu Ulusal Birlik’in programından çıkarıldı.Umalım ki bu normalleşme eğilimi devam etsin."
Çeviri: Şevkiye Çakır
Bu haber, AB “Euranet Plus” Radyo Ağı çerçevesinde hazırlanmıştır. Haberin orjinalini buradan dinleyebilirsiniz.
ABD başkanlık seçimleri konusunda heyecanlananlar yalnızca Amerikalılar değil , Avrupalılar da nefeslerini tutarak sonuçları bekliyor – Kamala Harris'in zaferi gerçekten tutarlı bir politika ve öngörülebilirlik getirir mi ,..
İklim değişikliği küresel bir olay olup dünyanın her köşesinde kendini gösteriyor. Bunun son örneği, İspanya’nın Valencia bölgesini vuran sel felaketi oldu. Avrupa’da son 50 yılın en feci seli olarak değerlendirilen bu doğa afetinde yüzlerce kişi..
Halkı aydınlatanlar, yalnızca şükran ve hayranlık duyulan kişiler değil, tarihimizde milli aidiyet duygumuzu uyandıran en önemli şahsiyetler olarak görürüz. Ancak “halk aydınlatan” kavramının arkasında nasıl bir arketip duruyor ve neden Halk..