Avrupa Birliği, Gazze Şeridi'nde binlerce kişinin öldürüldüğü ve yüzlercesinin rehin alındığı Hamas’ın İsrail saldırısından tam bir yıl sonra tırmanan çatışmanın sona ermesinin ardından Ortadoğu'nun yeniden inşasında kilit bir rol oynayabilir.
BNR’ye konuşan Sivil Toplum Kuruluşu “Açık Toplum” Enstitüsü uzmanı Marin Lessenski, bu tahminde bulunurken Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçmesi durumunda Bulgaristan'ı da etkileyebilecek yeni bir mülteci dalgasıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti.
Sölzerine göre, ülkemizden büyük bir mülteci akımı geçtiği bahanesiyle Bulgaristan ve Romanya'nın Schengen'e karadan üyeliğine resmen karşı olan ülkede, Avusturya'da göç politikasının sıkılaştırılması ihtimali ve parlamento seçimlerinde en çok oyu alan partilerin tehditleri söz konusu.
Schengen bölgesine tam üyelik şansımız var mı?
Bu hafta, ülkemizin ve Romanya'nın "karadan" Schengen'e hazır olup olmadığının tartışılacağı Avrupa Birliği Konseyi'nden sonra bu durum netleşebilir. Avusturya, toplantıda, Viyana'nın konuyla ilgili Sofya ve Bükreş'e dayattığı vetoyu "destekleyen" cumhurbaşkanı tarafından atanan bir bakan tarafından temsil edilecek.
Sivil Toplum Kuruluşu “Açık Toplum” Enstitüsü uzmanı Marin Lessenski’ye göre, hala umut var.
"Öyle bir veri vardı ki, değil mi, Bulgaristan ve Romanya'ya "yeşil ışık" verilecek ve bu artık sorun olmayacaktı. Hollanda, vetosunu kaldırmaya ve giden bir hükümet olarak Bulgaristan'ı rahat bırakmaya karar verdi ve dolayısıyla belki de Avusturya'da bir sonraki hükümet iktidara gelmeden önce vetoyu kaldırmaya kararı ile aynı senaryo gerçekleşebilir.
Bulgaristan dışındaki analistler, Avusturyalı olan yeni Avrupa Göç Komiseri'nin vetonun kaldırılmasında başka bir etken olduğunu düşünüyor.
“Magnus Brunner'ın önümüzdeki dinlenmesinde ana konulardan biri elbette Schengen'in genişlemesi olacak. Ancak Avrupa Komisyonu üyesi adayı, her şeyden önce Avrupalı olmak için uyruğunu göz ardı etmesi gerektiğini biliyor.”- dedi Avusturya Avrupa Politikaları Enstitüsü Müdürü Paul Schmidt, BNR “Horizont” Programının “Sıbota 150” programına verdiği röportajında ve şöyle devam etti:
“Bruner'in "Halk Partisi" içinde güçlü bağlantıları var ve muhtemelen bunları Avrupa'nın vetoyu kaldırma kararını hızlandırmak için kullanacak, çünkü Bulgaristan ve Romanya'nın Schengen Anlaşması'na tam üyelik kriterleri uzun süredir yerine getirilmiş durumdadır”
“Avusturya vetosunun kaldırılması yoluyla Schengen genişlemesini onun başlatacağını umuyoru. Mevcut sözüm ona "Havadan" Schengen kararı hiç başarılı değil ve kara sınırlarından geçen Bulgaristan ve Romanya vatandaşlarının aleyhine oluyor” – ifadelerini kullandı göç uzmanı Dr. Judith Kohlenberger, yine BNR “Horizont” Programına verdiği demecinde ve şunları belirtti:
“Hem Bulgaristan'da hem Romanya'da hem de Avusturya'da iş dünyası da sıkıntılı durumda. Avusturyalı yatırımcılar veto nedeniyle ekonomik kayıplardan ve itibarlarının zarar görmesinden şikayetçiydi.”
Bu görüşe Marin Lessenki de katılıyor:
“Sonuçta bu durum Avusturya'nın lehinedir, çünkü Avusturya bizim bölgemize çok ciddi ticari çıkarları olan oldukça yakın bir ülkedir. Güneydoğu Avrupa'ya en çok yatırım yapan ülkelerden biri ve aslında kara sınırlarının kaldırılması, Avusturya iş dünyasına faydası olacak,ki Avusturya iş dünyasının da zaten Bulgaristan ve Romanya'nın Schengen'e tam olarak girmesi için lobi yaptığını düşünüyorum.”
Peki Avusturya'da neler oluyor?
Kısaca: Cumhurbaşkanı Alexander van der Bellen, seçimleri, kendini, sözüm ona "Avusturya Kalesi"nin yeni şansölyesi olarak gören Herbert Kickl'in aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ )kazandığı yeni parlamentoda yer alacak partilerin liderleriyle görüşmelerde bulunuyor.
Ancak ikinci en çok oyu alan mevcut şansölye Karl Nehammer'in "Halk Partisi"ndeki iktidardaki muhafazakarlar, Kickel'in kabinede yer almamasını istiyor.
Bir hafta önce parlamentoya giren diğer oluşumlar olan Sosyal Demokrat Parti (SPÖ), Yeni Avusturya Partisi ( NEOS) ve “Yeşiller” de aşırı sağla koalisyona karşı olduklarını beyan etmişti.
Ancak bu beş oluşum arasında ortak olduğu gibi, göç konusunda da tamamen farklı görüşlere sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Avusturya'nın vetoyu, Bulgaristan ve Romanya'dan artan mülteci akışının geçtiği bahanesiyle uyguladığını da hatırlatalım.
Marin Lesenski şöyle dedi:
“Bulgaristan ve Romanya'nın Schengen Bölgesine girişteki gecikme, tam olarak hâlâ iktidarda olan hükümetin göç dalgasına karşı sert görünme yönündeki kamuoyu baskısına boyun eğdiği dönemde gerçekleşti. Hatırlatmak gerekiyorsa, Hırvatistan, Romanya ve Bulgaristan'ın o dönemde Schengen'e girmiş olması gerekiyordu.
Çeşitli nedenlerden dolayı Hırvatistan'ı kabul etmeye, Bulgaristan ve Romanya'yı veto etmeye karar verdiler, böylece göç ve sınırların korunması konusunda sert görünmeye başladılar.”
Letonya Üniversitesi'nden Andis Kudors şu görüşü paylaştı:
“Birçok Avrupa ülkesinin vatandaşları, özellikle göç konusunda önceki hükümetlerin performansından memnun değil.Siyasetçilerin politik açıdan doğru açıklamaları seçmenlerin kendilerini dışlanmış ve görmezden gelinmiş hissetmelerine neden oldu.Konuşmalarında, Avrupa'ya akın eden göç akımlarından halkın büyük bir kısmının entegrasyon arzusunun eksikliğinden bahsedilmiyor.Ayrı yerleşim bölgelerinin oluşturulduğuna tanık oluyoruz ve yerel halkın yeni gelenlere uyum sağlaması isteniyor.”
“Yine de yeniden göç (insanları geldikleri ülkelere gönderme) ciddi bir önlemdir “ diyen Açık Toplum” Enstitüsü uzmanına göre, “Her durumda göç rejiminin sertleştirilmesi olacak ve bu, muhtemelen Bulgaristan'ın Schengen'e katılma isteğini olumsuz etkileyecektir"
Dr. Judith Kohlenberger’e göre,Göç ve İltica Paktı, Schengen’e kıyasla, yasadışı göçü engellemek için daha uygun bir araçtır, çünkü tüm üye ülkelerdeki insanların ortak dağılımını öngöriyor.
Göç uzmanı ve siyaset bilimci Dr. Katrin Steiner-Hemmerle “Son 10 yılda mülteci statüsünün yarıdan fazlası Avusturya ve Almanya'da verildi. Diğer Avrupa ülkelerinin göçmenlerin dayanışmacı dağıtımına katılmayı reddetmesi, ki Macaristan sığınma başvurularına bile izin vermiyor, baskının esas olarak aynı AB ülkeleri üzerinde kalacağı anlamına geliyor.Bu durum, sınır kontrolünün sıkılaşmasına ve mültecilerin koşullarının kötüleşmesine yol açıyor” hatırlatmasında bulunurken davamla şöyle konuştu:
“Mitinglerdeki konuşmalarını ciddiye alırsak Avusturya, Macaristan ve Viktor Orbán'ın yanında yer alacaktır.Örneğin, Özgürlük Partisi, Avrupa Birliği'nin Rusya'ya karşı)yaptırımlarının kaldırılması, sıfır göç kotası, iltica yasağı ve sınırların kapatılması yönünde çağrıda bulunuyor.Kickel, “Avusturya Kalesi”nin resmini çizmeyi seviyor ve müttefiklerini öncelikle Macaristan'da görüyor, ancak kampanya vaatlerinin ve hükümet içinde uygulanabilecek politikaların çok farklı iki şey olduğunu unutmayalım.”
Ortadoğu'da Hamas ile İsrail arasında bir yılını tamamlayan çatışmaların son dönemde tırmanması göz önüne alındığında yeni bir mülteci dalgası olacak mı?
Marin Lessenski bu soruya şöyle cevap verdi:
“Büyük ihtimalle yeni istikrarsızlık dalgaları yaşanacak. İsrail'de, Filistin topraklarında, Lübnan'da artık ülke içinde yerinden edilmiş insanlar var. Çatışma İran'a kadar yayılırsa, bu ülkenin topraklarında bulunan Afgan mültecilerinden bahsediliyor, onlar Batı'ya gitmeyi deneyebilirler.”
Afganistan'dan bahsettiğiniz, AB Adalet Divanı, Avusturya'nın bir ülkenin sığınma hakkı vermesi için cinsiyet ve uyruğun tek başına yeterli olduğunu belirten iki Afgan kadına sığınma talebini reddetmesi nedeniyle karar verdi:
“Bu bir tavsiyedir. Yine Afganistan'da Taliban'dan en çok etkilenen kadınlar konusunda aslında empati kuran kamuoyunun baskısı altında.
Ve göçmenlere yönelik tedbirlerin bu kadar aşırı onaylanmasını isteyenler seçmenlerin yüzde 30'u, diyelim ki diğer partilerden de var” dedi Marin Lessenski.
Peki Lübnan'dan bir mülteci dalgası beklenebilir mi?
“Bu mümkün çünkü Lübnan'da çok büyük bir göçmen nüfusu var, ki bunlar, daha önceki Filistinliler ve Suriye İç Savaşı'ndan kaçan Suriyeliler. Lübnan'da çatışmaların tırmandığı durumlarda en savunmasız durumda olan ve o zaman en çok etkilenenler orada yaşayan çok sayıda insan var.
Asıl sorun şu, bu insanlar kendilerini kurtardıklarında belki önce Türkiye'ye gidecekler, soru ise Türkiye'nin onları nasıl karşılayacağı, Batı'ya gitmelerine izin mi verecekler, yoksa ülkede mi kalacaklar?
Uluslararası kuruluşların onlara yardım etmek için yeniden sahaya çıkması gerekiyor. Bu aynı zamanda Orta Doğu'daki çatışmanın ne kadar genişleyeceğine ve İsrail'in güney Lübnan'daki operasyonunun sınırlı kalıp kalmayacağına da bağlıdır. " dedi uzman.
Gazze Şeridi'ndeki gerilimin yatıştırılmasında Avrupa Birliği'nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sivil Toplum Kuruluşu “Açık Toplum” Enstitüsü uzmanı Marin Lessenski’nin cevabı şöyle oldu:
“Avrupa Birliği kararlar aldı, faaliyetler yürütüyor, ama etki gücü çok az. Üye ülkeler, Brüksel'deki kurumlara bu kadar çok dış politika aracı vermeye kendileri karar vermediler. Aksine, Avrupa Birliği bir gözlemcidir ve rolü, daha ziyade sorunların çözüleceği, yeniden yapılanma, insani yardım vb. gibi çatışma sonrası bir durumda olacaktır.”
Çeviri: Şevkiye Çakır
Bu haber, AB “Euranet Plus” Radyo Ağı çerçevesinde hazırlanmıştır. Haberin orjinalini buradan dinleyebilirsiniz.
Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, Ursula von der Leyen'in yeni Avrupa Komisyonu’nda yer alan 26 AB Komisyonu üyesi adayını, ilgili komisyonlarda dinledi. Ancak prosedürün sona ermesi, bir sonraki Avrupa Komisyonu için..
Arnavutluk’ta yapılan son resmi nüfus sayımı verilerine göre, Bulgar azınlığı ülkedeki en büyük azınlıklardan biridir. 7057 kişi kendisini Bulgar olarak tanımladı. Karşılaştırma yapacak olursak 23 bin kişi Yunan, 12 bin kişi Mısırlı, 9813 kişi..
Bulgar süslemeleriyle parlayan Noel ağacı Chicago’daki Bilim ve Sanayi Müzesi’nin merkezinde yerini aldı. “Rüzgarlı şehir” Chicago’da yaşayan Bulgarlar, üst üste beşinci kez, 30 binden fazla renkli ışık ve yüzlerce aksesuarla Bulgar Noel ağacının..