Edirne Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yıldırım, 1878’den günümüze kadar Bulgaristan'dan Türkiye’ye göçler konusundaki çalışmasını BNR Türkçe Yayınlar Bölümünde “Sizden bize, Bizden size” programında dinleyicilerle paylaştı.
Farklı dönemlerde Andadolu’ya göçler, bazen sürgün, bazen zorunlu, bazen gönüllü, bazen akrabalarla buluşma ve parçalanan aileleri birleştirme şeklinde süren akınlar, Bulgaristan Türklerinin yeni tarihinde kaderi, kederi oldu.
Rus- Osmanlı savaşı ardından başlayan büyük insan hareketleri, son olarak da 1989’da yaşanan “Büyük Göç” dalgasıyla beraber, ülke nüfusunun yapısı ve özelliklerini değiştirmiş, bu topraklarda yaşayan Türklerin yaşamı ve kaderinde derin izler bırakmıştır.
Prof. Dr. Bülent Yıldırım’ ile “Bulgaristan Türklerinin Göç Tarihçesi” konulu röportajımızdan notlar:
“3 Mart 1878 Aya Stefanos Anlaşması sonrası büyük göçler yaşanır. Türkiye'nin resmi istatistiklerine göre 1877-1891 yılları arasında 767.339 Bulgaristan muhaciri daimi olarak iskan edilmek üzere Anadolu ve Trakya'ya sevk edilmiştir. Daha sonra da bu göç devam etmiş Bulgar istatistiklerine göre de 1893'ten 1902 yılına kadar yaklaşık 90 bin kişi daha göç etmiştir.
İkinci büyük göç dalgası Balkan savaşlarında yaşandı.
Bulgaristan Türkleri her dönemde bu trajediyi çok yaşayan bir topluluk oldu. Kendim de bir göçmenim, ailem Targovişte’den 1978’de göç etmiş. Büyük travmalar yaşanıyor. Parçalanmış aileler hep söz konusu, hep hasretlikler oluyor.
Bu, Bulgaristan Türklerinin 93 Harbinden beri yaşadığı birşey. Biz akademik olarak rakamlar veriyor olsak da, her insan bir dünyayı temsil ediyor, ayrı- ayrı yaşanan acılar söz konusu.
Her rakam bir insanı temsil ediyor ve o bir anne, bir kardeş, bir aile ve hepsinin arkasında ayrı bir dram, ayrı bir trajedi var.
İki savaş arasındaki dönem- Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönem 1919 ile 1939 arası Türkiye ile Bulgaristan Krallığı arasındaki dönemin fena olmadığını görüyoruz. İki ülkenin ilişkiler buradaki hem göçler, hem de Türk ve Müslüman azınlığın durumuna da yansıyor.
1925 Ankara Anlaşması var iki ülke arasında. Daha düzenli çerçevede gerçekleşen göç söz konusu. 1939’a kadar yaklaşık 190 bin kişi göç edecek. O da büyük bir rakam aslında. Atatürk döneminde gerçekleşen göçler “İskânlı göçler”. Gelenlere hem arazi tahsis ediliyor, ev yapmaları için malzeme sağlanıyor, belli bir miktarda büyükbaş- küçükbaş hayvan verilirken, o insanlar oralarda tutunsun diye imkanlar sağlanıyor.
İkinci Dünya Savaşında savaş şartlarından dolayı çok az göç gerçekleşti. Daha sonra 1950- 51 göçü var. İkinci Dünya Savaşından sonra dünyadaki dengeler tekrar değişiyor.
Bulgaristan ve Türkiye iki farkli siyasi blokta yer alıyor. 1944’te Sofya komunist rejime giriyor, Türkiye’nin ise özellikle 1950’den sonra ABD ve NATO ile yakınlaştığını görüyoruz.
Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesiyle birlikte, Sovyetler Birliği bundan rahatsız olacak ve burada kontrolünde tuttuğu komünist yönetimi Türkiye’yi sıkıştırması için bir hamlede bulunacak.
Stalin diyor ki: “Ben Ahıska Türklerini sürüyorum bölgeden, sen de Türkleri sürmelisin buralardan” emriyle, “250 bin Türkü derhal alacaksınız” diye nota veriliyor Türkiye’ye.
O da aslında zorunlu bir göç.
Göçlerin çoğu aslında zorunlu göç ve sürgünlerdir. 1950- 51 göçü de böyle zorlamayla başlayan bir göç. 154 bin rakamını buluyor bu göç ve sonrasında Türkiye onu durduruyor, çünkü o devirde böyle bir insanı kabul edebilecek kapasitede değil.
1964’ten sonra Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin ilişkilerinde bir yumuşama var. Bu yumuşama Türkiye- Bulgaristan ilişkilerine de yansıyor. 1950- 51 göçünde 150’binden fazla kişinin göçünden bahsederken, bu da parçalanmış ailelere sebep oluyor.
Başlayan görüşmeler ve ikili ilişkilerin yumuşamasıyla birlikte, 1968’de “Yakın akraba göç anlaşması” imzalandı ve Türkiye’den istek yapılıp “istida” yoluyla 1978’e kadar sürüyor bu göç. Benim ailemin de göç ettiği anlaşmadır. 130 bin kişi göç ediyor o dönemde. Bunlar Balkanlar için büyük rakamlar.
1984- 89 dönemin komünist yönetimin izlediği “vazroditelen proces”, Türklere ait herşeyin yasaklanması, zorla isimlerinin değiştirilmesi, kimliklerinin yok edilmeye çalışılması süreci, bunun getirdiği travmayla 1989 göçü oluyor.
1989 döneminde 300 bin insan göç edecek ve bu göç 2000 yılına kadar devam ediyor bir şekilde kaçak yollardan veya turist vizesiyle. 2000 yılında vize uygulaması değişince, daha rahat geliş- gidişler olur. 2007 AB üyeliğinden sonra ise, ekonomik göçler Batı Avrupa yönünde- Almanya, İspanya, Hollanda’ya yöneldi.
1989 göçü, Doğu Avrupa’nın çatırdamaya başladığı dönemdedir. Bu değişimleri de tetikliyor.
1989 Mayıs gösterileri, Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlükleri için meydanlara çıkması ve dönemin totaliter rejimin onunla baş edememesi, 27 Mayıs’ta Todor Jivkov’un açıklaması ve Haziran ayında başlayan büyük göç değişim sürecini tetikledi.
1989 yaz sonunda Doğu Avrupa’da hareketler başlar, sonbaharda Doğu Almanya’da Berlin Duvarı yıkalacak ve bütün dengeler tamamen değişecek”.
Söyleşinin tamamını aşağıdaki ses linkinden dinleyebilirsiniz:
UNESCO’nun Yaşayan Miras Listesine Bulgaristan’dan daha 8 değerin eklendiği bu günlerde Veselina köyüne has “Gelin kınası” geleneği nin Bulgaristan’ın “Yaşayan İnsan Hazinelerinin” bir parçası olarak yer almasının 2. yıldönümünde folklor..
Karpuz macunundan Dervişler Günü’ne kadar Bulgaristan’ın yeni “Yaşayan İnsan Hazineleri” hangileridir? Bulgaristan’ın farklı bölgelerine has olup nesilden nesle aktarılan sekiz otantik gelenek ve yetenek, somut olmayan kültürel..
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı’nın Bulgaristan İletişim Müşaviri Dilek Kütük 13- 14 Aralık 2024 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek olan Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi (Stratcom Summit) zirve toplantısı hakkında bilgi verdi...