“Radyo benim hayata açılışımın ilk perdesidir. Radyo aracılığıyla ben sadece kültür, sanat, edebiyat alemine değil, dostlar alemine de açılmış oldum. Öyle dostlarla tanıştım ki, bugüne kadar yerlerini doldurmak mümkün değil. Sofya Radyosu deyince dünyaya açılan, kültüre açılan ilk pencerem olarak görüyorum orayı.
Benim çalıştığım 60’lı yıllarda Sofya Radyosunda iki Türkçe Yayın Servisi vardı. Biri iç yayınlara yönelik, diğeri de dış yayınlara yönelik yayınlardı. İç yayınlarında Bulgaristan Türklerine hitaben programlar yapılıyordu. Dış yayınlarda ise özellikle Türkiye’ye yönelik programlar hazırlanırdı.
Bu yıllar Bulgaristan Türklerinin “Lale devri” oldu. Kültür, sanat alanında yapılan hamleler maalesef bugün o dönemdeki yaptıklarımızın yanından bile geçmiyor.
Ben 1966 yılında Amhet Tımışev’in daveti üzerine radyoya gittim. O bir öykücü olarak benim şiirlerime çok önem veriyordu. İzne çıkması gerekiyormuş ve kendi yerine beni önermiş. “Ben gidince benim işlerimi Ahmet Eminov yönetsin” diye rica etmiş. 1966 Mayıs ayından itibaren 1968’in sonuna kadar orada çalışmamı sürdürdüm.İlk başlarda Gençlik Programları hazırlıyordum haftada bir kez olmak üzere. Bir saatten fazla süren bu program Pazar günleri yayınlanıyordu. Adı da yanılmıyorsam “Gençlik Yankıları” idi. Köylerden, şehirlerden gençlerin mektuplarına yer veriliyordu, köylerde yapılan kültürel programlara özellikle yer ayırıyorduk, sorulan sorulara cevap veriliyordu, müzikli, şiirli renkli bir program oluyordu”.
Söyleşinin tümünü aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz:
Ahmet Emin Atasoy 16 Mayıs 1944, Tırgovişte, Krepça doğumlu şair, yazar ve çevirmen.
Sofya Üniversitesi'nin Türk Filolojisi Bölümü’nü bitirdi (1968). Sofya Radyosu -Bulgaristan Ulusal Radyosu’nda edebiyat programcısı görevinde bulundu (1966 – 1968). Daha sonra doğduğu bölgede edebiyat öğretmenliği yaptı ve Yeni Hayat / Nov Jivot dergisinin il muhabirliğini yürüttü.
Şiir ve yazılarını iki dilde (Türkçe ve Bulgarca) yazıp yayımlayan şairin ilk şiiri 1960 yılındaYeni Işık gazetesinde çıktı. 1989 yılında Türkiye'de öğretmenlik mesleğiyle yan yana edebiyat çalışmalarını da kesintisiz olarak sürdürdü. Bulgar, Rus ve başka ulusların şiirinden en seçkin örnekleri Türkçe'ye çevirdi.
Ahmet Emin Atasoy, Bulgarca ve Türkçe olmak üzere “Bulgar şiri antolojisi” ve Sofya Üniversitesi yayın evinde “Yeni Bulgarca- Türkçe” Sözlük de yayınladı.
İşte bazı şiirleri:
AŞKIN YAŞI YOK
ne ismini duymuşluğum vardı,
ne tadını bilmişliğim.
nereden indi,
kalbime nasıl girdi
bugün de bilmiyorum.
kök saldı, dal budak sürdü,
umut umut, özlem özlem büyüdü
kalbimdeki ok.
bulutları yeşil yastık yaptım,
pembe düşler oldu tahtım.
yalan söyledim, serüvenler uydurdum.
dudağıma değdirmeden tek yudum
sarhoş oldum sırsıklam.
özgürlüğün nefesini kutsadım,
bir de duyguların sesini
el falından çok.
yoruldukça ayaklarım bu yolda,
kavruldukça dudaklarım bu korda,
yaşadım acısını en derin;
petrarka’nın, fuzûli’nin, bodler’in
eğildim önlerinde.
harcarken kendimi bu zorlu oyunda,
gördüm, anladım, inandım ki sonunda
aşkın yaşı yok.
1997
BIRAKILMIŞ KÖY
kışı gitmez cinsinden,
baharı sanki ölmüş,
yerinde donmuş zaman,
bir masala gömülmüş.
kör gözlerle bakıyor
sahipsiz pencereler,
baykuşların zulmünden
kısırlaşmış geceler.
bacalar boyun bükmüş
birini bekler gibi,
secdeye durmuş çitler
fareler ev sahibi.
mezarlık korkunç, ıssız,
küsmüş tüm rahmetliler,
ziyaretçi dostları
köpeklerle kediler.
buharlaşıp yitmiş hep
şarkılar, kahkahalar;
hüzün yağar buluttan,
dereden hüzün akar.
ne yol belli, ne meydan,
can vermiş canlı günler.
gelse bile mektuplar
yeniden geri döner.
telli kavaklar hasta
yaprak döküp habire
ağıtlar yakıyorlar
gidip dönmeyenlere.
yine rüzgâr esiyor
savuruyor soğuğu;
üşüyor anılarda
bir köyün mutluluğu.
1999
CENAZEDEN DÖNEN YAŞLILAR
emanetçiye
teslim edilmiş bir eşya gibi
bırakmışlar da
sevdiklerinden birini
servilerin altında,
dönüyorlar
bilinen en tenha halleriyle
bakışmadan,
konuşmadan,
tartışmadan
bir sürü yaşlı adam.
dönüyorlar
dayanarak yalnızlık değneğine
sürüklenircesine peşinden
ürküten bir duygunun
güz yelleri kadar yorgun
akmaz sular gibi durgun.
kulaklarında
ne kürdili hicazkâr, ne uşşak,
ne suzinak, ne hüzzam
kulaklarında
sala denen
ve hiç gitmeyen o makam
dönüyorlar mezarlıktan
bir sürü yaşlı adam.
başları ki
tevekküle durmuş
eğik buğday başağı,
görünmeyen bir orağın
soğuk ürpertisi gezer
boyunlarında.
ve tek bir soru
hem de soruların en zoru
yazılmış yüzlerindeki
ecel renkli kitaba:
şimdi sıra
hangimizde acaba?
2003
DÖN GEL HEMEN
-Şair Ahmet Ali’ye-
bu kez senin kapını mı
çaldı ecel, adaşım?
sana mı göründü bu kez
en zorlusu yolların?
bilirsin ki yıllarca
ben sana hep şaşmışım,
hep şaşırtmıştır beni
kaprislerin,
mızmızlıkların.
şiir beğendirmek zordu sana,
hoşlanmazdın her içkiden.
aşkın ikincisi,
üçüncüsü olmaz, derdin.
nefret ederdin şarkıların
bağırarak söylenişinden,
kadınları
yüz güzelliğine göre
tasnif ederdin.
zor beğenir,
zor seçerdin,
zor severdin, adaşım,
zor adamdın sözün kısası.
şimdi de bu ölümle
derde girmez, umarım, başın.
eh, diyelim ki beğenmedin,
yüreğine hiç yatmadı orası,
fazla fazla sinirlenme,
koş gel hemen,
dön gel hemen, adaşım,
özletmeden kendini.
ben ve tüm arkadaşların
radyoevi önünde
bekleyeceğiz seni.
2007